Blog - book


Biraz da yazalım

Nasıl Yeni Bir Dil Öğrenemem


Öncelikle herkese merhaba!

Uzun bir aradan sonra tekrardan bir şeyler yazabilme fırsatı yakaladığım için çok mutluyum. Bu konuyu seçtim çünkü şu aralar ben de yeni bir dil öğrenmeye çalışıyorum ve bu süreçte yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslına bakarsanız bu işi birkaç kez denemiş ve başaramamış biri olarak dil öğrenme konusunda konuşabilecek son kişilerden biriyim. Dönem dönem Rusça öğrenmeye çalışırım, her denememde birkaç haftadan sonra çalışmayı bırakırım, aradan uzun bir süre geçer ve yeterince gaza geldiğimde tekrar öğrenmeye başlarım. Durum böyle olunca doğal olarak ilerleyemeyip yerimde saymış olurum.

Bu seferki denememde zaman bolluğunun da yardımıyla konu üzerine biraz daha kafa yorabildim. Önceki seferlerde neden başarısız olduğumu da hesaba katarak bazı çıkarımlarda bulundum. Bu çıkarımlar sonucunda ulaştığım yöntemleri yaklaşık iki hafta öncesinde uygulamaya başladım ve gözle görülür bir ilerleme katettim. Lafı biraz uzattım ancak bu işin neresinde olduğumu bilmenizin faydalı olabileceğini düşündüm.

Dil öğrenme konusunda yazılmış diğer yazılardan biraz daha farklı bir yazı yazacağız. Çünkü belirteceğim kurallara uyarsanız ve bu adımları izlerseniz şu kadar sürede yeni bir dil öğrenebilirsiniz gibi ifadelere yer vermeyeceğiz. Bu nedenle acil olarak dil öğrenmesi gerekenler veya bu konuda süreye karşı yarışanlar için mucizevi tüyolar veremeyeceğiz. Bu yolda uyguladığım yöntemlere bakacağız ve bu yöntemlerin benim üzerimde neden işe yaramadığını açıklamaya çalışacağız. Ardından şu an izlediğim ve olumlu etkilerini gördüğüm yöntemleri paylaşıp yazımızı tamamlayacağız.

Her kişinin algılarının kendine özel, öğrenme becerilerinin de diğer kişilerden farklı seviyelerde olabileceğini kabul ederek işe başlayalım. Bu nedenle herkes için geçerli olabilecek ütopik maddeler sıralayıp bunlara harfiyen uymanızı beklemeyeceğiz, herkesi aynı kefeye koymayacağız. Sizi en iyi tanıyan kişi olan sizin, kendinize uygun yöntemi seçmenizi amaçlayacağız.

Yazmaya başlamadan önce konu hakkında yazılmış örneklerden bazılarını inceledim. Birkaç tanesi hariç hepsinin yukarıdaki karikatürün farklı dışavurumları olduğunu gördüm. Kişilerin kendine özel yeteneklerinin gözardı edildiği ve sadece verilen maddelere bağlı kalınmasını gerektiren yöntemler: Öğreneceğin dilin konuşulduğu ülkeye git ve bir süre orada yaşa, gramer kitapları ile adım adım ve düzenli bir şekilde çalış, öğreneceğin dilde hikaye kitapları ve romanlar oku, dil öğreten uygulamalardan yararlan, dil öğrenmek isteyen başka arkadaşlar bul vs. Bu metotları uygulayabilecek olanlar varsa hiç zaman kaybetmeden gözü kapalı başlayabilirler. Ancak bu metotların size hitap ettiğini düşünmüyorsanız veya etkili olup olmayacaklarını merak ediyorsanız gelin bunları tek tek ele alalım ve realite ile bağdaştıralım.

En bilinen yöntemden başlayalım: “Dil, dile değmeden dil öğrenilmez.”. Bu söz bize aslında şunu demek istiyor; pılını pırtını topla ve yabancı bir ülkeye yerleş, o insanların arasında bir süre yaşa zaten onların dilini öğrenirsin. Ancak yabancı bir ülkeye gidip orada yaşayacak kadar özgüvenimiz bulunmayabilir, ailevi problemlerimiz olabilir veya maddi durumumuz bu hayatı yaşamaya müsade etmeyebilir. Tavsiyeyi veren aynı kişiler bununla kalmayıp, konfor alanının dışına çık, kendini zora sok, bir şey olmaz orada iş bulursun, halledersin sen gibi cümlelerle bu tavsiyeyi süsleyebilirler. Bu yöntemi başarabilen ve önemli yerlere gelen çok kişi bulunmakla birlikte, başaramadan yurduna dönen veya deneme fırsatını hiçbir zaman yakalayamayan insanların da bulunduğunu söyleyebiliriz.

Eğer üniversite okuyorsanız bu işin daha kolay bir yolu var, erasmus. Üniversite seni okuman için yurtdışında seçtiğin anlaşmalı bir üniversiteye gönderiyor. Sen orada eğitim ve sosyal yaşamını oranın dili ile sürdürüyorsun. Teoride çok iyi dil öğrenip konuşman gerekse de orada senin gibi Türkiye’den gelmiş arkadaşları buluyorsun ve zamanının çoğunu onlarla Türkçe konuşarak geçiriyorsun, bu da dil anlamında sana çok bir şey katmıyor. Çünkü orada eğlence daha ağır basıyor ve eğlence ancak ana dilinde maksimum seviyede yaşanabiliyor. Ben iki defa erasmustan yararlandım ve bu erasmus deneyimlerimi bahsettiğim gibi geçirdim. Şu anki düşüncelerimle orada erasmusa tekrar başlasam inanın ki bu deneyimleri yine aynı arkadaşlarımla aynı şekilde yaşamak isterim. Aslında birkaç noktada ufak değişiklilerk yapmak isterim ki arkadaşlarım hangi noktalardan bahsettiğimi anlamışlardır, selam olsun hepsine ;) Daha planlı bir şekilde gidilebilirse ve bahsettiğim hatalara düşülmezse kayda değer bir seviyede dil öğrenilebilir ancak çoğunluğun benim gibi davranabileceğini öngörmek çok da zor değil. Bu nedenle metodumuz genelgeçerliğe çok uygun olmayacak gibi.

Gramer kitapları çöz, o dilde hikaye kitapları ve romanlar oku. Gramer kitaplarının, eğitim hayatı boyunca kafasını kitaplara gömmek zorunda kalan ve artık bu durumdan sıkılmış, kitap yüzü bile görmek istemeyen kişiler için etkili bir yol olmadığı açık. Hikaye kitapları ve romanlar gramer kitaplarına göre daha güzel bir yöntem olabilir tabi kitap okumayı sevenlere. Ana dilinde yazılmış kitapları bile okumayan kişilerin farklı dillerdeki kitapları alıp, onların üzerinde zaman harcaması mümkün görünmüyor. Nereden mi biliyorum çünkü 4-5 sene öncesine yani felsefeyle tanışma anıma kadar rahatlıkla o kitap sevmeyen grubun başkanı seçilebilirdim. Okullarda verilen kitap okuma ödevlerini yüz temel eser özetlerinden bularak hazırlardım. Lisede verilen size ait kısa bir hikaye yazın ödevinde bile başka bir kitap özeti bularak, olayları ve kahramanları değiştirip ödevi tamamlardım. Bu konuda tek olmadığımı biliyorum, ve buradan bir kere bile olsa benim gibi davranmış kişilere selamlarımı gönderiyorum ;) Yaptığımız bu davranışın iyi bir marifet olmadığını çok sonraları anlayabildim, geç olsun güç olmasın diyelim. Bu davranışımızdan hareketle, tabiri caizse bıçak zoruyla gerçekleştirdiğimiz kitap okuma eylemini yeni bir dil öğrenme yolculuğumuzun temel taşlarından biri yapmanın çok da faydalı olamayacağını anlamış oluyoruz.

Telefonunuza bir dil uygulaması indirin ve her gün en az on dakika bu uygulama ile çalışın. Bu yöntem de geyet basit ve uygulanabilir bir seçenek gibi. Hem sadece on dakika harcarım hem de kaleme kağıda dokunmadan halledip kenara çıkarım düşüncesiyle çıktığım bu yolda, büyük bir zevkle bu uygulamaları indirip birkaç hafta kullandıktan sonra bir daha açmadığım çok olmuştur. Neden mi, çünkü telefon gibi içinde her çeşit eğlenceyi barındıran bir alet kullanırken, dil uygulamalarına sıra gelene kadar dikkatimiz kolayca dağılabilir. Telefonu elimize aldık, önce mesajlarıma ve maillerime bakayım, ardından sosyal medya hesaplarımı kontrol edeyim, daha sonra oyundan gelen görevleri yapayım derken zaten asıl amacımızdan çoktan uzaklaşmış olduk. Harcadığımız bu süre ile, telefonu elimize aldığımız andaki istek ve heyecanımızı tüketmiş olduk. Bu saatten sonra uygulamayı açsak bile dibe vurmuş enerjimizi ve dağılmış dikkatimizi toplayıp dil öğrenmeye çalışmamız zor olacaktır. Bu metodu da çöpe attık.

Kendine seninle beraber bu yolculuğu paylaşacak bir arkadaş, bir yoldaş bul. Seninle aynı dili öğrenmek isteyen hevesli bir arkadaş yardımı ile öğrenmen kolaylaşabilir. Böyle bir arkadaşınız varsa şanslısınız. Kendim için konuşacak olursam; farklı ilgi alanları olan ve beraber eğlenebildiğim çok arkadaşım oldu ancak hiçbiri ile beraber bu yöntemi uygulayamadım. Hadi beraber dil öğrenmeye çalışalım veya hadi beraber kitap okuyalım ardından okuduklarımız üzerinde birkaç saat tartışalım gibi teklifler sunduğumda kabul etmediklerini, hatta çoğunun bana cevap vermeye bile tenezzül etmediğini söyleyebilirim. Bir süre bu sözlerim üzerine gülüştükten sonra gittiğimiz kahvehane ve mangal anılarım çoktur, bu tayfaya da selam olsun ;) Selamı gönderirken daha elimiz yere inmeden bu yöntemin de aradığımız kan olamayacağı anlaşılacaktır.

Bu noktaya kadar bahsedilen yöntemlerden kendinize uygun olabilecekleri seçebildiyseniz çok güzel. Eğer seçemediyseniz sorun değil, devam ediyoruz. Bu noktadan sonra, şimdiye kadar belirttiğimiz yöntemleri uygulamayanlar, uygulayamayanlar veya uygulayıp başarısız olanlar için yazacağız.

Bir şeyi öğrenmenin en iyi ve en kolay yolunun eğlenmekten geçtiğini düşünüyorum, en azından benim için işe yarayan ve etkili bir yol olduğunu söyleyebilirim. Bir diğer etkili öğrenme yolunun da kelimeleri ezberlemek yerine görsel hafızayı kullanmak, onları ilişkilendirmek ve gerekirse şifrelemek olduğu da tecrübelerimle sabittir. Eğlence ve görsellik tamam ancak insan her zaman eğlenemez ve hayal edemez diyorsanız işte bu noktada da kendimizi öğreneceğimiz bilgiye maruz bırakmamız gerekecektir.

Gün içerisinde eğlenmek için neler yaptığımızı bir düşünelim: Bilgisayar veya telefonda vakit geçirmek, oyun oynamak, müzik dinlemek, şarkı sözleri mırıldanmak, dizi veya film izlemek vs. Bu eğlenceli aktiviteler ile dil öğrenme çabalarımızı nasıl birleştirebiliriz diye kendimize sorduğumuzda zaten aklımızda birkaç bariz yöntem belirecektir. Ancak burada önemli olan nokta, bu işi eğlencemizden ödün vermeden yapabilmektir. Çünkü ödün verme durumu başladığında ve bir süre devam ettiğinde, eğlencemizin önündeki engeller gerek istemsizce gerekse bilerek ve isteyerek kaldırılmak istenecektir. Bu durum da dil öğrenme planlarımızı suya düşürecektir.

Bilgisayar ve telefon için dil uygulamaları kurmanın ve bunlardan yararlanmanın çok da uygulanabilir bir yöntem olmadığından bahsetmiştik. Peki zamanımızın çoğunu yiyen bu aletleri nasıl etkili hale getirebiliriz sorusunun cevabı aslında çok basit, dillerini öğrenmek istediğimiz dile çevirerek. Böylelikle hem istediğimiz eğlenceli uygulamaları kullanmaya devam edebileceğiz hem de aynı anda yabancı dile maruz kalacağız. Uygulamaları kullanırken dikkat edecek olursak, zaten uygulamaların altındaki uygulama isimlerini okumak için uğraşmadığımızı ve sadece görsel öğelere bakarak uygulamayı bulup kullandığımızı farkederiz. Hatta en çok kullanılan uygulamalara gözü kapalı bir şekilde ulaşabildiğimizi keşfederiz.

Aşağıda paylaştığım ekran görüntüsü benim şu an kullandığım telefona ait. Bu telefonda galeriye girip, çektiğim resimlere bakmak istiyorum. Daha önce yüzlerce defa girdiğim uygulamanın görselinin en sondaki simge olduğunu biliyorum. Ona tam tıklayacakken altında yazan yazının her zaman kullandığım yazı olmadığı konusunda aklım beni uyarıyor ve o yazıya bakmak istemememe rağmen dikkatim onun üzerine kayıyor. Bu işlem bundan sonraki galeriye girişlerimde bir süre daha devam ediyor. Öyle bir zaman geliyor ki artık galeri uygulamasının simgesini gördüğümde onun altındaki yazının "галерея" olması bana normal gelmeye başlıyor ve tekrardan otomatikleşen hareketlerime geri dönmeye başlıyorum. Mesajlar, dosya yöneticisi, notlar, galeri, indirilenler, takvim, saat derken yedi tane uygulamanın farklı dilde karşılığına aşina oluyorum, hem de buna gayret bile etmeden. Ayrıca aç, kapat, emin misiniz, kaydet, sil, yükle, taşı, temizle gibi yüklemleri de o dilde görmek ve kullanmak durumunda kalıyorum. Bir süre böyle kullandıktan sonra aklım uygulama simgeleri ile yazıları istemsizce eşleştirecek ve bir gün başka bir yerde o yabancı kelimeyi gördüğümde aklımda uygulamanın resmi canlanacak, resmi hatırlayınca da kelimenin Türkçe karşılığı beliriverecektir.

Yüklediğimiz oyunların dilini değiştirmek ilk zamanlarda oyun zevkimize balta vurabilir bu nedenle oyunların dilini değiştirmeden önce, oyun içindeki yabancı dilde kullanılan yazışma gruplarına kendimizi dahil ederek bu işe başlıyoruz. O gruptaki konuşmaları anlayıp anlamamamız çok da önemli değildir, burada önemli olan kendimizi o konuşmalara maruz bırakmış olmamızdır. Öğreneceğimiz dilde belirli bir seviyeye geldiğimizde oyunu komple o dile çevirmemiz seviyemizi daha da ilerletecektir. Yine kendimden örnek verecek olursam yıllarca DOTA2 oynadım ve bu oyunda İngilizce konuşulan kanalları seçmeme rağmen Ruslar tarafından Rusça’ya maruz bırakıldım. Yazılan Rusça yazılar arasında öncelikle küfürleri öğrendim, ardından saldır, geri çekil, iyileştir gibi bazı kelimelerin karşılığını kelime dağarcığıma ekledim. Oyunları kulaklık ve mikrofonla oynadım, bazen dinlediklerimi taklit ederek Rusça direktifler vermeye çalıştım. Bu durumun işe yaradığını dili öğrenmeye başladığımda daha iyi anladım.

İnsanlar yabancı dil konuşurken genellikle çekinirler hatta içine düştükleri bu durumdan utanırlar. Çünkü yüzyüze konuşma esnasında yanındaki kişilere göz ucuyla bakarak onların konuşmalarına verdikleri reaksiyonları anlık olarak görürler. Fiziki olarak değil de sanal ortamlardan yararlanarak kendi ismi ve soyismi ile giriş yaptıkları bir platformda da hata yaptıklarında, bu hatanın isimleriyle dolayısıyla kişilikleriyle ilişkilendirileceğini düşünüp rahatsız olabilirler. Ancak oyun oynarken bu durum böyle değildir, dünyanın herhangi bir yerinden “xx_Cezalandırıcı_xx” oyuncu ismini kullanan biri, aynı oyunu oynayan diğer kişiye kendi dilinde veya farklı bir dilde cümleler kurarsa, bu durum iki tarafın da çok umrunda olmayacaktır.

Müzik dinleme ve şarkı söyleme olayına bakalım. Birileri bize öneriyor diye hoşlanmadığımız yabancı şarkıları kendimize zorlarsak dinlerken acı çekmiş ve verimli bir iş yapmamış oluruz. Onun yerine yabancı dildeki sevdiğimiz klasiklerden oluşan bir liste hazırlayıp kendimizi buna maruz bırakmamız daha doğru olacaktır. Yürüyüşe çıkarken, spor yaparken, çalışırken, dinlenirken hatta duş alırken yani nerede müzik dinlemekten mutlu oluyorsak, yine orada kendimizi sıkmadan ara ara bu listeyi dinlediğimizde ve eşlik etmeye çalıştığımızda hem kulak dolgunluğu olacak hem de telaffuzumuz gelişmiş olacaktır. Tekrar ettiğimiz şarkı sözlerinin ne anlama geldiğini bilmememiz ilk aşamalarda çok da önemli değildir. Zamanında yurt ve ev arkadaşlarımdan bu yöntemi bilinçsizce uygulamaya çalıştığım için azar yemişliğim çok olmuştur, onlara da selamlar ;) Kulak üstü kulaklığımı takıp son ses müziği dinlerken aynı anda bağırarak eşlik ettiğim için bu azarları haketmiştim sanırım. Çünkü kısık sesli olduğunda kendi sesimi duyuyor, söyleyen kişinin aksanını tutturamadığımı o anda anlıyor ve moralimi bozuyordum. Ne olursa olsun bu metodun bana çok şey kattığını söyleyebilirim.

Film ve dizileri altyazılı izlemek her zaman eğlenceli olmayabilir ancak bu durumu da eğlenceli hale çevirebiliriz. Yeni çıkan filmleri veya ilk defa göreceğimiz filmleri altyazılı olarak izlememiz o filmden alacağımız hazzı azaltabilir ve biz bu durumu istemeyiz. Bu nedenle başlarda uygulayacağımız yöntem, daha önceleri defalarca izlediğimiz ve tekrar izlemekten hiçbir zaman sıkılmayacağımız filmleri bulmak, ardından bu filmleri yabancı altyazı ile birkaç defa daha izlemek olacaktır. Zaten bu filmler bizde yer ettilerse karakterlerin filmin önemli yerlerinde söyleyeceği çoğu repliği ezberlemişiz demektir. Bu sözlerin Türkçesini bildiğimiz için, sözlerle yabancı dildeki altyazıları direk olarak eşleyebilecek ve sıkılmadan filmi izleyebileceğiz. Örneğin Yüzüklerin Efendisi filmlerinden birçok sahne veya Batman’in aşağıdaki sahne başta olmak üzere yine birçok sahnesi istemsizce ezberimdedir. Altyazılı, altyazısız, Türkçe, Rusça, Çince hatta ses olmadan bile izlesem, o sahne geldiğinde Christian Bale’nin vermek istediği duyguyu yaşarım.

Sanırım eğlence kısmına çok yüklendik, biraz da ilişkilendirme kısmına değinelim. Öğrendiğimiz yeni kelimeyi, bildiğimiz diğer bir şeye bağlayabiliyor muyuz ona bakalım. Buna ihtiyacımız var çünkü öğrendiğimiz yeni kelime bizde yer etmiş bir başka kelimeye bağlanmazsa havada kalır ve havada kalan şeylerin hafızamızdaki yeri sallantıdadır. Örneğin Rusça’da öğrendiğim şu kelimeyi hayatımın sonuna kadar unutacağımı düşünmüyorum: "дом". Bu şekilde yazılıyor ve “Dom” olarak okunuyor. Dom deyince benim aklıma Hızlı ve Öfkeli serisinde Vin Diesel’in canlandırdığı karakter geliyor. O karakterin de ismi "Dom" ancak kurduğum bağlantı sadece söyleniş benzerliği açısından değil aynı zamanda o karakterin ailesine düşkün ve “Ev” kavramını yaşatan birisi olmasıyla da alakalıdır. Kurduğum bağlantılar kimine göre nokta atışı, kimine göre de çok alakasız hatta saçma bile gelebilir. Çünkü benim o karakterde yakaladığım duygu bu şekilde iken bir başkası için daha farklı şekillerde olabilir, hatta kişi bu filmi izlememiş bile olabilir. Bu nedenle herkes kendi ilişkilerini kendisi kurmalıdır. Ayrıca her kelime bizim için bir şeyler ifade etmeyebilir, bu nedenle ilişki kurmak için zorlanılmamalı, asıl amacımız olan eğlencenin dışına çıkılmamalıdır.

Biraz da maruz bırakma üzerinden yürüyelim. Aslında şimdiye kadar birkaç defa değindik. Köşeye sıkışan kedinin bizi tırmalaması, denize düşen ve yüzme bilmeyen kişilerin çırpınarak kendilerini dışarıya atmaya çalışması veya kişilerin yurtdışında bir yerlerde oranın dilini bilmeden hayatta kalmaya çalışması gibi. Küçük bir çocukken büyükleri tarafından denize atılan, atıldıktan sonra kahkahalar içerisinde onu izleyen, yüzmeyi böyle öğrenebileceğini düşünen kişilerle karşılaşmışsınızdır. Yöntemin doğru veya yanlışlığını başka bir zaman tartışırız, bizim konumuzla alakasına gelelim. Yurtdışına gitmeyen veya gidemeyen kişiler oradaki maruz kalma durumunu burada nasıl yaşayabilirler? Aynı ortamı burada oluşturamayacağız ve aynı sıkıntılara düşemeyeceğiz ancak benzer durumlar yaratıp, bilgileri eğlenerek ve farkettirmeden bilinçaltımıza işleyeceğiz.

Telefon ve bilgisayarın dilini değiştik, müzikler dinledik, şarkılar söyledik, filmler izledik ancak yeterli değil gibi. Çünkü gerçek hayatta kullanmamız gereken kelimelerin çoğunu öğrenemedik. Bu eksikliğimizi doldurabilmek için de etiketleme yapmamız gerekecek. Ufak yapışkan not kağıtlarına objelerin öğreneceğimiz dildeki karşılıklarını yazarak üzerlerine yapıştırıyoruz. Böylelikle o notları bizi rahatsız etmeden görüş açımıza almış oluyoruz.

Günlük hayatta kullandığımız kelimeler, konuştuğumuz dil içerisindeki tüm kelimelere kıyasla oldukça az sayıda olmasına rağmen, onları öğrendiğimizde dili belirli bir seviyeye kadar konuştuğumuz kabul edilir. Bilgisayarımızın kapağını açarken, masamızın üzerindeki objeleri düzenlerken, kitaplığa, kapıya uzanırken vs. onların üzerlerine yapıştırdığımız notlar gözümüze istemsizce ilişecektir. Kendimizi o notları ezberlemek için zorlamadığımız gibi her seferinde bilgisayarımızı gördüğümüzde, bilgisayarın üzerindeki yazının farklı dilde bilgisayar demek olduğunu da zihnimize tekrar ettirmiş olacağız. Daha sonra farklı bir yerde veya okuma pasajı içerisinde o kelimeyi görünce bilgisayar anlamına geldiğini kolaylıkla söyleyebileceğiz. Bu durumu rüyalarımızda net olarak yüzlerini gördüğümüz ancak tanımadığımız kişiler ile ilişkilendirebiliriz. Araştırmalar bu yüzleri uydurmadığımızı daha önceden bir yerlerde karşılaştığımız kişilerin yüzlerini kullandığımızı söylüyor. Çarşı pazarda yüzlerce kişi arasından geçiyoruz birçok yüz görüyoruz doğal olarak hepsine dikkat edemiyoruz ancak beyin bunu bir şekilde hatırlıyor ve rüyamızdaki rastgele kişilerin yüzlerine yapıştırıveriyor. Daha sonraki zamanlarda o kişi ile gerçekten karşılaşıyoruz ve bu durumu dejavu zannediyoruz.

Bir de bonus yöntemden bahsedelim. Uygularsak bize büyük bir artı sağlayacak ancak uygulamazsak da bize hız dışında çok bir şey kaybettirmeyecek bir yöntem: google çeviri sekmesi. Özellikle bilgisayar kullanırken tarayıcımın en son sekmesinde her zaman google çeviri açıktır. Gün içerisinde bilmediğim bir kelime ile karşı karşıya gelirsem anında onun çeviri yardımı ile karşılığına bakarım. Birkaç saat veya birkaç gün sonra unutacak olsam bile o anki merakımı gidermek için o kelimenin karşılığını öğrenmek isterim, bu da benim kelime dağarcığımı hatırı sayılır bir biçimde artırır. Yeni şeyler öğrenmekten mutlu olduğum için de eğlencemi baltalamamış ve bahsettiğimiz eğlenerek öğren kuralının dışına çıkmamış olurum.

Yazımızda uygulayıp da başarısız olduğum yöntemleri, nedenleri ile açıklamaya çalıştım. Ardından şu an uyguladığım ve verim aldığım yöntemleri paylaştım. Yazının başında da bahsettiğimiz gibi her yöntem, herkes için mucizevi bir şekilde işe yaramayabilir. Bu nedenle kendi yöntemlerinizi kendiniz seçmeniz bu yolda büyük önem taşımaktadır. Deneyimlerimi baz alarak paylaştığım bu yazının size az da olsa yardımcı olabileceğine inanıyorum. Yazımız biraz uzun oldu ve bu kadar uzun bir yazı olmasını aslında ben de beklemiyordum, bu nedenle umarım kulaklarımı çok çınlatmazsınız. Hepinize başarılar diliyorum.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere..;)



Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ısığından bir şey kaybetmez..

Kategoriler


> platon

> descartes

> mert-yazi